Oluşturma Tarihi: 2017-05-24 15:37:00 - Son Güncelleme Tarihi: 2017-05-24 15:37:00
12-13 Mayıs
2017 Tarihlerinde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin Ev
Sahipliğinde Gerçekleştirilen İlahiyat Fakülteleri XXII. Kelâm Anabilim Dalı
Koordinasyon Toplantısı ve Uluslararası “Din Karşıtı Çağdaş Akımlar Ve Deizm”
Sempozyumu Sonuç Bildirisi
“Din Karşıtı Çağdaş Akımlar ve Deizm” konulu sempozyumda, genel
olarak deizmin tarihsel arka planı, temel iddiaları, deizmi doğuran nedenler ve
sonuçları, agnostisizmin, tanrı ve din tasavvuru, deizmin peygamberlik karşıtı
söylemlerine verilen teolojik cevaplar, ateizmin temel argümanlarından biri
olarak görülen kötülük (agnos) problemi ve eleştirisi ve Müslüman düşünürlerin
bu konuya bakışı, vahiy kaynaklı dinlere karşı olan deizmin tutarsızlığı, teist
filozof ve düşünürlerin vahye duyulan ihtiyaca ilişkin olarak ileri sürdükleri
gerekçeler, İmam Hatip Liselerinde okuyan öğrencilerin inanca dair soru ve
sorunları gibi konular ele alınmıştır.
Yukarıda belirtilen konular kapsamında sunulan tebliğlerden ve
bunlar üzerinde yapılan müzakerelerden çıkan sonuçları kısaca şöyle özetlemek
mümkündür:
1. Tek
tür bir deizmden söz etmek mümkün görünmemektedir. Evrenin ve doğanın
mükemmelliği karşısında, Tanrı’nın ilmine ve kudretine hayranlık duyan aklın,
insanı, duânın, Tanrı’ya şükran ve minnettarlık duymanın, âhirette ödül ve cezâ
verilmesinin gerekli olduğuna inanmaya sevk ettiğini düşünen ve hattâ kendisini
Hıristiyan olarak tanımlayan deistler olduğu gibi, bunların hiçbirini gerekli
görmeyen, dolayısıyla da vahiy kaynaklı dinlerin kutsal kitap, sevap, günah,
ibadet, duâ, vahiy, kader, âhiret, cennet, cehennem, melek, cin ve şeytan gibi
temel kavramlarının tümünü reddeden deistler de vardır.
2. Deizm,
esas itibariyle Avrupa rasyonalistlerinin Hıristiyanlığın teslîs ve ilk günah
gibi rasyonel açıdan temellendirilmesi oldukça zor olan temel inançlarına ve
pozitif bilim karşıtı söylemlerine yöneltilen eleştiriler sonucunda ortaya
çıkmış ve kendisinden sonra ortaya çıkacak olan hümanizm akımına güçlü bir
zemin hazırlamıştır. Avrupa’da, doğa bilimlerine karşı duyulan büyük ilginin
sonucunda, akıl ve tecrübe kaynaklı bilime olan güven artmıştır. Bu durum,
doğal olarak ortaçağ Avrupası’nda tabiat bilimcilerin ortaya attığı bilimsel
nazariye ve iddiaları, kendi inanç sistemine karşı ciddi bir tehdit olarak
algılayan Kiliseye ilginin azalmasına ve genel olarak kurumsal dinlerin
eleştirilmesine yol açmıştır. Bu yönüyle deizm, büyük ölçüde Batı kaynaklı bir
dinsel akım ve problem olarak görülmektedir.
3. Tanrı’nın
varlığının ispatlanması için vahye, peygambere ve mûcizelere ihtiyaç olmadığını
savunan deizmin iki temel hareket noktası vardır: Birincisi, Tanrı’nın varlığı akılla bilinebilir; ikincisi ise, evren yaratıldıktan sonra
kendi yasalarına göre işler. Bu yüzden
artık Tanrı’nın evrene ve insana
müdahale etmesine gerek yoktur.
4. Yukarıda
anlatıldığı şekliyle deizmin, hakikate ulaşmada, vahyin yanında aklı da önemli
bir araç ve kaynak olarak gören İslam Dinine mensup olan Müslüman toplumların
kültür atmosferinde yeşerip barınması mümkün gözükmemektedir. İnsan, fıtratına uygun
bir ahlak ve ibadet anlayışı içerisinde sadece bir ve tek olan Allah’a kulluk
etmek için yaratılmıştır. Bu yüzden ona yaratıcısı tarafından, bu görevini
hakkıyla yerine getirebilmesine yardımcı olacak fıtrat, akıl, vicdan ve irade
özgürlüğü gibi imkân ve özellikler verilmiştir. Bunların insana yüklediği temel
sorumluluklardan biri de yeryüzünü ıslah ve imar etmektir. Ancak tarih, açık ve
somut kanıtlarıyla göstermiştir ki, insanın sadece akılla bu temel görevlerini
yerine getirmesi mümkün değildir. Nitekim tarihin pek çok dönemlerinde,
vahiyden uzak kalan insan toplulukları şirke yönelmiş, bencil duygularının ve
sınırsız arzularının esiri olduğu için zâlim ve gaddarca yönetimler ve
sistemler kurmuştur. Bu tür durumlarda onlara, şirke karşı tevhîdi ve zulme
karşı adaleti tavsiye eden ve tüm yapıp ettiklerinden âhiret gününde hesaba
çekileceklerini hatırlatan peygamberler rehberlikte bulunarak yardımcı
olmuştur. Bu bakımdan vahyin ve peygamberlik müessesinin insanlık tarihi
açısından önemi inkâr edilemez bir gerçekliktir. Yine insanoğlunun tarihsel tecrübesi açıkça
göstermiştir ki, vahyin otoritesi, insanoğlunun, düşüncelerini, duygularını ve
sınırsız arzularını kontrol etmede, onu bir disiplin ve terbiye altına almada
akla nispetle çok daha güçlü ve etkili bir müeyyidedir.
5. İslâm’ın
bize sunduğu bu açık hakikatlere rağmen, günümüzde maalesef dinî bilgisi
yetersiz olan kesimler arasında, Kur’an, sahih sünnet ve akıl gibi dinin temel
kaynaklarından uzaklaşma neticesinde ortaya çıkan çeşitli yanlış ve çarpık din
anlayışlarına ve uygulamalarına karşı duyulan tepkinin bir sonucu olarak deist
görüşlere gittikçe artan bir ilginin bulunduğu gözlemlenmektedir. Kur’an’a,
sahih sünnete ve akla aykırı olan söylem ve uygulamalarla fikren mücadele
edilmeli, temel kaynaklardan hareketle oluşturulan doğru dinin inanç, ibadet,
muâmelât ve ahlâk sistemi, modern bilimlerin verilerinden de istifade edilerek
evrensel ilkelerle çatışmayacak bir üslûp ve anlayış içerisinde yeniden
sunulmalıdır. Bu bağlamda her münevver
Müslümanın yanısıra özellikle İmam Hatip liselerine, ilahiyât fakültelerine ve
Diyanet İşleri Başkanlığı’na büyük bir görev ve sorumluluk düşmekte olduğunu
belirtmek izahtan vârestedir.